.
İÇERİK  
  Ana Sayfa
  İletişim
  KAYNAK KULLANIMI HAKKINDA...
  EPHRAIM KISHON- Yazar
  HALE KUNTAY - Çevirmen
  KISHON USULU ROMEO JULIET
  ROMEO ve JULİET -III.PERDE V. SAHNE
  ŞARKI SÖZLERİ
  KISA KISA
  MERAKLISINA SEÇME ROMEO JULIET'LER
  "TARLA KUŞUYDU JULIET" OYUNU ÜZERİNE
  TARLA KUŞU VE BÜLBÜL
  LUCRETIA
  RAPE OF LUCRECE
  MEKANLAR
  ELIZABETH DÖNEMİ LİRİK ŞİİRLERİ
  TÜM ZAMANLARIN YAZARI
  SHAKESPEARE'S STRATFORD
  PORTRAITS OF SHAKESPEARE
  KATOLİK İNANCINDA EVLİLİK
  AŞKIN HALLERİ
  AŞK VE EVLİLİK: ÇOĞALMANIN DÜŞÜNYAPISI
  YAHUDİLİKTE EVLİLİK VE BOŞANMA
  EVLİLİK VE AİLE
  SEKS VE İLİŞKİ
  İTALYAN MUTFAĞI VE MAKARNA
  YEMEKLERİN TOPLUMSAL İŞLEVLERİ
  YEME VE CİNSELLİĞİ DÜZENLEYEN LİMBİK SİSTEM
  FREUD'TAN..
  KUTSAL EVLİLİĞİN KAYNAKLARI
  AŞK UZERİNE MARAZÎ BİR DENEME DAHA
  PSİKİYATRİK AÇIDAN EVLİLİK VE CİNSELLİK
  SHAKESPEARE' DE EROTİK ÖGELER
  SHAKESPEAR'İN OYUNLARINDA SİYASET
  YEME EYLEMİ VE CİNSEL UYARICILAR İLİŞKİSİ
  SHAKESPEARE' İN HAYATTAYKEN YAPILAN TEK PORTRESİ
  OYUN HAKKINDA GÖRÜŞLER



																							
"TARLA KUŞUYDU JULIET" OYUNU ÜZERİNE

“TARLA KUŞU’YDU JULIET”…YA DA BÜLBÜL… AŞK…EVLİLİK... YA DA VAROLUŞÇULUK… OLASILIK TEORİLERİ…?
VE BELKİ DE HEPSİ   

                                                                                                                                

Sinem Özlek

 

 

            Tarihin diğer efsanevi aşıkları gibi Romeo ve Juliet’i de Romeo ve Juliet yapan şey aşklarının imkansızlığıdır. Ama bu kez öyle olmaz. Ephraim Kishon, Romeo ve Juliet’e kavuşmaları için bir imkan verir. Her nasıl olduysa intihar edip ölmez, evliliklerini sürdürürler.  Üstelik bir kızları da olur. Rahip, Dadı ve çat kapı evlerine gelen yaratıcıları Shakespeare ise rutin hayatlarının bir parçasıdır.

           

            Romeo ve Juliet’e kaynaklık eden en eski öykü Roma mitolojisindeki Pyramus ve Thisbe’nin intiharla sonuçlanan imkansız aşk hikayesidir. Shakespeare’in oyunu tamamladığı sanılan 1594-1595 yıllarına kadar benzer hikayeleri konu eden pek çok eser yazılmıştır. Örneğin Luigi da Porto’nun 1530’da yayımladığı kitabı, “Giulietta e Romeo” öyküsünü( ki o da bir adaptasyondur) de barındırır.  Bu öyküde  Montecchi ve Capuleti aile adları geçtiği gibi; Mercutio, Tybalt, ve Paris karakterleri de bulunmaktadır.

            Onları belki de edebiyat tarihinin en ünlü aşıkları yapan Shakespeare’in kaleminden çıktıktan sonra ise; operadan resme, baleden sinemaya pek çok sanat dalında yeniden yorumlanmış “Batı Yakası Hikayesi” başta olmak üzere pek çok çağdaş hikayeye ilham kaynağı olmuşlardır.

            Kishon’un 1973’te yazdığı “Romeo Juliet evliliklerini sürdürebilseydi ne olurdu acaba” sorusundan yola çıkan “ Tarla Kuşu’ydu Juliet” fantezisi ise, onları, bu yüzlerce yıllık yolculuktan; yeknesak geçen günleri, bitmiş seks yaşamları, çocuklarıyla çatışmaları ile, aslında hep boşanmak isteyen çok tanıdık bir evli çift parodisine ulaştırır.

            Oyunun yazarı Ephraim Kishon’un şu en tanıdık II. Dünya Savaşı dönem filmlerine konu olabilecek yaşamı, 23 Ağustos1924’te Macaristan’da başlar.  Asıl adıyla Ferenc Hoffman,  savaş sırasında gönderildiği toplama kampından bir diğerine nakledilirken kaçtığında, bir süre sahte kimlik altında yaşamak zorunda kalır. Savaş sonrasında bu kez Yahudi kimliğini gizlemek için seçtiği soyadı Kishont[1]’un sonundaki t’yi atıp Ephraim adını veren ise, Macaristan’daki Stalin Rejimi’nden kaçıp sığındığı İsrail’deki bir göçmen memurudur. 1952’den başlayarak otuz yıl boyunca “Chad Gadja[2]" takma adıyla İsrail’in ünlü gazetesi  Maariv’de yazılar yazan ve tiyatro oyunlarından çok nesirleri ve senaryolarıyla tanınan mizah yazarı Ephraim Kishon; 29 Ocak 2005’te hayata gözlerini yumar. Kishon’un, asimile bir aileden geldiği için çocukluğunda ne İbranice ne Yahudi Almancası öğrenmediği, Macaristan’dan İsrail’e iltica ettikten sonra ise tek kelime Macarca konuşmadığı rivayet edilir.

            Kishon’un bu traji-komik çok kimlikliliği, İngiliz bir yazarın oyunundan yola çıkılarak, Yahudi bir yazar tarafından yazılmış; İtalyanlar arasında geçen “Tarla Kuşu’ydu Juliet’e” başka düzlemlerde de yansır.

            Kurmaca birer karakter olarak yaşamlarını sürdüren Kishon’un metnindeki Romeo ve Juliet’in durumu; Pirandello’nun “Altı Kişi Yazarını Arıyor” ya da Tom Stoppard’ın “Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler” metinlerindeki karakterlerin durumuna benzer. Ancak iki belirgin farkla. Kishon’un sahnesinde onların hikayesi, yaratıcıları Shakespeare’in hikayelerini bitirdiği yerden başlar. Bu anlamda Kishon, Romeo ve Juliet’e hikayelerini devam ettirebilme hakkı vermiştir. Ve üstelik onlar, her ne kadar aşklarını diriltecek gücü, yaratıcılarının hikayesinden alsalar da, bundan sonraki hayatlarından kendileri sorumlu olduğunu söyleyebilecek kadar dik başlı ve yaratıcılarını kandıracak kadar da kurnazdırlar.

            Tıpkı bir evcilik oyununu sürdürür gibi sırası geldiğinde oyunun içindeki diğer rolleri de canlandıran Romeo ve Juliet’in, rol kişisi ve aktör kimlikleri birbirinin içine geçmiştir. Onlar, kulis ve sahnenin; oyun ve gerçek yaşamın sınırlarının net bir biçimde çizildiği bir uzamda, Romeo ve Juliet’i oynayan oyuncular olarak değil; bir yazar tarafından bahşedilmiş varlıklarını ancak tiyatroda ve oyunu devam ettirdikçe sürdürebilen kurmaca karakterler olarak sahnedeki yerlerini alır. Bu anlamda, “gerçek yaşam” ve “oyun” arasında gidip gelmeden, bu ikisinin birlikte var olduğu bir uzamda hayatlarını sürdürür, sadece anılarla, arada gençliklerine, yani Shakespeare’in metnine dönerler. Ve bir açıdan bakıldığında; kadın, erkek, anne, baba, karı, koca ve daha bir sürü rol oynamak zorunda olan bizlerden pek farklı ya da daha az şizofren bir yaşamları yoktur aslında.

            Genelleme yapacak olursak kurmaca aşık karakterlerin hikayelerinde iki klasikleşmiş final vardır. Ya kavuşamadan ölür ve Shakespeare’in oyununda olduğu gibi efsaneleşirler ya da evlenir mutlu sona ererler. Ama ne hikmetse bundan sonrası pek gösterilmez, öyle ki evlilik gerçekten aşk hikayesinin sona ermesi demektir. İşte Kishon’un metni bu sondan-ya da sonun başlangıcından- başlar.  Birbirlerini dinlemeyen ve durmadan kavga eden Romeo Juliet’in evliliği; “beni ne Paris’ler ne Benvolio’lar istemişti”den, “ben aslında evlenecek tipte bir adam değildim, başka kadınlarla yatmak istiyorum”a, rutin ev işlerinden, en deli çağındaki kızlarının sorumsuzluğuyla baş etme çabalarına, bağrışmalardan barışmalara ve sonra tekrar kavgaya uzanan en bildik evliliklerdendir. Kishon’un ironisinin bir ayağı bu bildik zamane evliliğindeyken, diğer ayağı Shakespeare ve onun metinlerine yaptığı göndermelerde ve elbette aşkın timsali kadın ve erkeğin içgüdüleriyle çıktıkları sosyal rollere varan yolculuklarında nerden nereye gelebildiklerindedir. 

            Romeo ve Juliet’in kavgalarına dayanamayarak mezarından kalkıp gelen Shakespeare’in de derdi, kahramanlarının geldiği bu noktadır. O ölümsüz bir aşk hikayesi yazmış, kahramanları ise bunu bir evlilik parodisine, bulvar komedisine çevirmişlerdir.

            Shakespeare, kurmaca bir metinde değil, tarihte var olmuş biri olarak Kishon’un  sahnesindeki yegane “gerçek” kimliktir.  Ama mezardan çıkıp gelmiş olması bir yana, tiyatro tarihinin bu en ünlü yazarı hakkında kesin olarak bilinen pek az şey vardır aslında.

            Tüm oyunlarını kendisinin yazıp yazmadığı, portrelerinin hangilerinin kendisine ait olduğu ve hatta gerçekten yaşayıp yaşamadığı konusunda bile farklı görüşler bulunan William Shakespeare’in doğum ve ölüm tarihi 23 Nisan olarak kabul edilmesine rağmen her iki tarih de kesin olarak bilinmemektedir örneğin. Stratfordupon-Avon doğumlu Shakespeare’in vaftiz tarihi 26 Nisan 1564’tür.  Annesi bir çiftçi kızıdır; babasının ise deri, yün ve tahıl gibi ürünlerin ticaretiyle uğraştığı bilinmektedir.

            1582’de 18 yaşında iken kendinden 8 yaş büyük olan Anne Hathaway’le evlenir.  6 ay sonra kızı Susannah, bundan iki yıl sonra da ikizler; 11 yaşında ölen tek erkek çocuğu Hamnet (isim aynı zamanda Hamlet olarak da yazılır) ve Judith dünyaya gelir. Bu adı oğluna, Statford’dan arkadaşı olup, vasiyetnamesine tanıklık eden Hamnet Sadler’i düşünerek verdiği sanılmaktadır

            Vasiyetnamesinde “ikinci en iyi yatağı”nı(second best bed)karısına bırakırken, neredeyse tüm servetini büyük kızına bırakır. Allahtan dönemin yasaları dul eşin yaşadığı müddetçe kocasının servetinden belirli bir gelir elde etmesini sağlamaktadır

            Yaşamının ilk 28 yılı hakkında kesin olarak bilinenler bundan ibaret olmasına rağmen, Shakespeare uzmanları yapıtlarından ve kimi tarihsel dokümanlardan yola çıkışla çeşitli varsayımlarda bulunmuşlardır. Bir okula gönderildiği, 14-15 yaşında babasının bozulan mali durumu yüzünden okuldan alındığı; hiçbir okula gönderilmediği, soylu bir Katolik ailenin yanına yetiştirilmek üzere verildiği, kasap olan babasına çıraklık ettiği, evinden kaçıp denizci olduğu,  oyunlarında hukuk terimlerini kolaylıkla kullandığından bir hukukçuya katiplik ettiği…. bu varsayımlardan sadece bazılarıdır. Oyunlarında sıklıkla coğrafya ile ilgili hatalar yapan Shakespeare’in cahilliğiyle, her konuda ve muhteşem şiir yeteneğiyle karakterlerini konuşturan Shakespeare’in dehası ilgili yazılar birbirini kovalar

            Kishon’un sahnesinde de kendi yarattığı oyun kişileri tarafından bir çeşit sorgulamaya maruz kalan Shakespeare; her sıkıştığında oyunlarından alıntı yapar ve hatta seyircilerin arasına indiği sahneye de, kendi kimliğiyle değil, hem tarihsel bir figür, hem de Romeo ve Juliet’le aynı dönemde kendi yarattığı bir oyun kişisi olan II. Richard’ın kostümüyle girerek farklı uzamlarda eş zamanlı var olmayı seçer. II. Richard Shakespeare’in kaleminde tahttan indirilirken bile şiirsel sözler söyleyen bir figürdür. O kadar ki İngiliz yazar ve kaşif Walter Raleight “ Richard’ı hoş görmemek, şiire karşı çıkmak gibi bir şey olur” diyecektir. Dönem tarihçilerinin haksız yere tahttan indirilip alçakça öldürülen bir kurban saydıkları II. Richard, Shakespeare’in oyununda tahttan indirilmesi kaçınılmaz, aynı zamanda karmaşık bir karakter olarak çıkar karşımıza.

            Romeo ve Juliet nasıl yazılı bir metinleri olmadan var olamayacak ve sadece sahne üzerinde yaşayabilen figürlerse, Shakespeare de bir o kadar gerçek hayatta oyunlarıyla yaşayan, onlarsız değil yüzyıllarca yaşaması, tanınması dahi imkansız “herhangi biri”dir.

            Romeo ve Juliet’in Kishon’un metninde var olan kızları Lucretia (ki o da adını tarihsel bir kimlikten, tecavüze uğradığı için kendini öldüren namus timsali bir Roma kraliçesinden almıştır),oyunun 70’lerde yazılmasına paralel olarak tam bir “hippi”[3]dir.

            Özgür seks, uyuşturucular, vejetaryenlik ve kominal yaşamı benimsemek gibi eğilimleri bulunan Hippi’lerin en temel özellikleri apolitik ve antimilitarist oluşlarıdır. Vietnam Savaşı’na karşı tepkiden de beslenen ve  en tanıdık sloganı “savaşma seviş” olan hippilerin müzik listesi Beatles’tan Bob Marley’e, Santana’dan Led Zeppelin’e kadar uzanır.

            Ünlü “Hair” müzikaline de konu olan hippiler yaşam şekilleri ve eğilimleriyle bir bakıma  içgüdü ve dürtülerin, toplumsal kurallar ve sosyal yapılarla sınırlanmamış bir yaşamın savunucusudur. Bu anlamda Kishon’un metninde Lucretia, en az Romeo ve Juliet kadar ironik çizilmekle birlikte; evliliğin, cinselliğin kurumlaştırılmasının karşısında, özgür aşkın yanında bir figür olarak durur.

             “Zamane genci” Lukretia, anne-babasından farklı bir şey de yapmıyordur aslında. Romeo ve Juliet de hayatları ve aşkları evliliğin çarkları arasında öğütülmezden önce, onun gibi aşklarının peşinden gitmiş, ailelerine karşı gelmişlerdir. Nitekim Romeo ve Juliet’in efsanevi aşkını yazan Shakespeare, bu yeni jenerasyon kıza ilk görüşte aşık olacak, bakış açısına, jargonuna ve alışkanlıklarına hızla ayak uyduracaktır.

            Tiyatro tarihinin “aşıklara yardım eden” figürlerinden Rahip ve Dadı ise Kishon’un sahnesinde artık iyice bunamış olarak karşımıza çıkar. Ağır işiten Dadı, Juliet’in genç kızlığından kalma bir anıyı tekrarlayıp dururken, Rahip de Shakespeare’in tüm oyunlarını birbirine karıştırır. Ama sahnenin bu eski jenerasyon kadın ve erkeği, cinsellikle ilişkilerini hala yitirmemişlerdir.

            Kishon, sahnelemeye de renk katan bu diğer rollerin Romeo ve Juliet’i oynayan oyuncular tarafından oynanmasını, Shakespeare’e Elizabeth döneminde ekonomi yapmak için tiyatrolarda bu yöntemin kullanıldığını söyleterek açıklar. Bu bir yandan, Romeo ve Juliet’in aslında ayrılmaz biçimde iç içe geçmiş rol-oyuncu kimliklerini, yaratıldıkları zamandakiyle aynı biçimde sürdürdüklerine gönderme yaparken, oyundaki tüm rollerin, kendilerinden öte  “kadın” ve “erkeğin” farklı yaş ve zaman dilimlerindeki tezahürleri olduğunu belirginleştirir. Ve aynı zamanda hayatı kurmak için Tanrı’nın bir kadın ve bir erkekten fazlasına nasıl ihtiyacı yoksa, Kishon’un da oyunu kurmak için yoktur

            Sadece çok kimlilik, metinler arasılık nitelikleriyle değil, gerçek ve oyunun homojen biçimde birbirinin içine geçmiş oluşuyla da postmodernizmin izlerini taşıyan Kishon’un sahnesinin tanrısı; varlığını sürdürebilmesinin yegane nedeni olan kitaplarıyla Shakespeare’dir ve Kishon bir anlamda Rönesans ve hatta II. Dünya Savaşı geçirmiş Romeo ve Juliet’e yaratıcılarından yardım dilemek kadar, onu sorgulama, varlığından şüphe etme ve hatta hayatlarından uzaklaştırma hakkını bu defalık da olsa verir. Romeo ve Juliet bu kez yaratıcılarına bir oyun oynar ve böylelikle hayatlarını sürdürürler

            Onlar şimdi yeni bir yüzyılın sahnesindedir. Sahne; gerçek yaşamdır. Gerçek yaşam aslında oyundur, oyun sürdürüldükçe var olunabilir.

            Gökten iki elma çoktan düşmüştür. Biri Tanrı’nın kudretini göstermek için Adem’le Havva’nın başına, diğeri bilimsel bir gerçeği anlatmak için Newton’un başına…. Üçüncüsünün ise nerde olduğu ve hatta düşüp düşmediği bile muammadır.

Masal sona mı ermiştir, yoksa gerçek mi olmuştur?...

Aşk var mıdır…

Peki masal  diye bir şey var mıdır…

peki ya gerçek diye bir şey?...

ve tuhaftır ki hepsinden daha önemlisi öten tarla kuşu mudur yoksa bülbül mü….

…kim bilir.   

            Kishon’un hikayesi tüm bunlardan öte ve belki de sadece kadınla erkeğin insanlık tarihi kadar eski, çok tanıdık ve eğlenceli hikayesidir.

 

 

 

[1] Kis-hont Macarca Küçük Hont anlamındadır. Hont ise tipik bir Macar ismidir.

[2]: Chad Gadia ya da Had Gadia “Kuzucuk” anlamındadır.  Aynı zamanda kimilerine göre Filistinli kimilerine göre İbrani çocukların söylediği tekerlemeden türetilmiş şarkının adıdır. Free Zone filminde duyulan can acıtıcı yorum ve sözleri için bkz: http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/1252/

           


TARLA KUŞUYDU JULIET  
 


Shakespeare' in yüzyıllardır insanları gözyaşına boğan karakterleri Romeo ve Juliet, Ephraim Kishon' un yeni kurgusunda günlük yaşantı ve çığırından çıkmış bir evlilik içinde ele alınıyor. İntiharın eşiğinden döndükten sonra evlenip bir de çocuk sahibi olan "kıdemli aşıklar" kimsenin öngöremediği bir hayatı sürdürürler. Bu dünyanın yaratıcısı Shakespeare mezarında ters döner ve olaylara müdahale etmek üzere eve gelir.

Engin Alkan'ın rejisiyle Romeo ve Juliet öyküsüne farklı bir yerden baktıran ve çağdaş bir "klasik" olarak İ.B.B. Şehir Tiyatroları repertuarında yerini alan oyunda, öten tarla kuşu muydu bülbül müydü sorusunun cevapsızlığı altına “aşk nasıl bu hale gelir”in cevabı aranıyor.

Pişirilen yemeklerin buharlarının canlı icra edilen notalarla kaynaştığı iki saatlik şölende, tariflere uygun yapılmaya kalkıldığında hep tadı kaçmış, alışveriş listelerinde unutulmuş, akşam yemeği telaşı arasında kaynamış ve sonunda dibi tutmuş “efsane aşk” ın tüm zamanlarda, tüm tanıdıklığıyla “ille de var” lığı hatırlatılıyor.


 
İ.B.B. ŞEHİR TİYATROLARI / EKİM 2009



 
DEFTER  
 
 
GÖSTERİMDEKİLER  
 



ALEMDAR

İSTANBUL EFENDİSİ







 
ARŞİV  
 






 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol